Deuterokanonik (Apokrif) Kitaplar Tobit Yudit Ester Bilgelik Sirak Baruk Yeremya’nın Mektubu Azarya’nın Duası Suzanna Bel ve Ejderha 1. Makabeler 2. Makabeler 3. Makabeler Esdras Ezra Maneşşe’nin Duası 151. Mezmur 4. Makabeler

Ezra

İnsan Aklı Tanrı'nın Yollarını Anlayamaz

4 Bana gönderilen Uriel adlı melek yanıt verdi; "Sen daha bu dünyayı anlamada şaşkınsın,

2bu durumda yü­ce Tanrı Rab'bin yollarını anlamayı bekleyebilir misin?"

3"Evet, efendim" diye yanıtladım. Melek, "Sana üç yol ve üç örnek göstermek için gönderil­dim"

4diyerek sürdürdü konuşmasını, "Eğer onlardan birini bana açıklayabilirsen, ben de sana, yüce Rab'bin yolları hakkındaki soruna yanıt verip kalplerin neden günahkâr olduğunu öğreteceğim."

5"Söyle, efendim" dedim. O da, "Gel, o halde" dedi, "Benim için ateşi tart veya bir kile rüzgarı ölç, ya da ge­çen günü geri getir."

6"Bunları yapmamı benden nasıl istersiniz?" diye yanıtladım, "Yeryü­zündeki hiç kimse bunları yapamaz."

7"Farzet ki, sana şöyle sordum: 'Denizlerin derinliğinde kaç tane ha­yat vardır? Kaç tane kaynak derinlik­leri besler? Cennetin kemerlerinde kaç tane su yolu vardır? Nerededir kabir­lerden dışarıya çıkan patikalar, cenne­te giden yollar?'

8Sen, 'Ben hiç aşa­ğıda, derinliklerde bulunmadım, he­nüz kabre girmedim, hiç yukarı cen­nete de çıkmadım' şeklinde yanıt ve­rebilirdin.

9Ama ben sana bunları sor­madım, yüzleşmeye mahkûm olduğun ateşi, rüzgarı ve dünü sordum. Ancak sen bana yanıt veremedin.

10"Şu halde" diye devam etti, "Eğer sen, seninle birlikte gelişen şeyleri anlayamıyorsan,

11bu sınırlı kapasiten­le, yüce Tanrı'nın işlerini, yöntemle­rini nasıl kavrayabilirsin? Çürümüş dünyanın yozlaştırdığı insan, hiçbir zaman 'bozulmamışın yolunu bile­mez."

12Bunu işittiğimde yere kapanıp secde ettim, "Kötülüklerle dolu, izah edememekten dolayı ızdırap çektiği­miz bir dünyada yaşamaktansa, hiç dünyaya gelmemiş olmak daha iyi­dir!" diye haykırdım.

130 şöyle yanıt­ladı: "Ağaçların plan yaptığı bir or­mana gittim.

14Birbirleriyle şöyle ko­nuşuyorlardı: 'Haydi, denizle savaşa­lım, onu geri çekilmeye zorlayıp daha fazla ormanlık alan için toprak kaza­nalım.'

15Denizlerin dalgaları da ben­zer bir plan yapmışlardı. Onlar da şöy­le diyorlardı: 'Haydi, biz de ormanla­rın ağaçlarına saldırıp onları ele ge­çirelim, onların topraklarını alalım.'

16Ağaçların planı suya düştü, çünkü ateş gelip onların hepsini yaktı.

17Dal­galarca yapılan plan da kötü bir şekil­de başarısızlığa uğradı, çünkü kum ze­mine tutunup yollarını engelledi.

18İki­si arasında yargı vermek zorunda ol­saydın, hangisini haklı, hangisini hak­sız çıkarırdın?"

19Şu yanıtı verdim: "Her ikisi de haksız, planları da olanaksızdı. Çünkü toprak ağaçlar için ayrılmış, denizler de dalgalar için."

20"Evet" diye yanıtladı, "Doğru yargıladın. Peki, o halde niçin sana so­rulan sorularda başarısız oldun?

21Tıp­kı ağaçlar karalara, dalgalar denizlere ait olduğu gibi, yeryüzündeki insanın aklı da yalnızca dünyaya ait şeyleri anlayabilir, onun dışındaki başka hiç­bir şeyi anlayamaz. Göklerin üstünde yaşayanlar, göklerin ötesindeki şeyle­ri anlayabilir."

Çağların Sonu

22"Ama söyleyin bana, efendim" dedim, "O halde neden bana bir anla­ma yetkisi verilmedi?

23Sorum uzak­lardaki göklerle ilgili değil, yalnızca her gün gözlerimizin önünde olup bi­ten şeylerle ilgili. Niçin İsrail Yahudi olmayan halklar arasında dillere düş­tü? Neden sevdiğiniz halk Tanrı tanı­maz ulusların merhametine teslim edil­di? Neden atalarımızın yasası önem­siz hale getirildi, yazılı antlaşmalar ge­çersiz birer mektup oldu?

24Bizler çe­kirge sürüleri gibi geçip gidiyoruz, ha­yatımız buhar gibi. O'nun adını andı­ğımız halde, biz Rabbimiz'in acıması­na, sevgisine layık değiliz. Bu durum­da O bizim için ne yapabilir ki?

25Bun­lardır benim sorularım."

26O şöyle yanıt verdi: "Eğer ha­yatta kalırsan göreceksin, Yeterince uzun yaşarsan şaşırıp hayret edecek­sin.

27şu anki çağ çok hızlı geçip gi­diyor olduğundan keder ve manevi za­yıflıklarla dolu, o kadar ki, Tanrı'nın söz verdiği bereketler bile gerçekleşemiyor,

28Bana sorduğun kötülük to­humlarını saçtı, ama hasadı henüz gel­medi.

29Saçılan tohumların kötü ürü­nü biçilene kadar, tohumların ekildiği toprak kaybolana kadar iyilik tohum­larının ekilebileceği tarlalar için boş alan olmayacaktır.

30Başlangıçta kö­tülük tohumunun bir zerresi Adem'in yüreğine ekilmişti, o tohum şu ana dek ne kadar tanrıtanımazlık üretmiş du­rumda! Hasattan önce de daha ne ka­dar çok üretecek!

31Bir düşün! Kötü­lük tohumunun bir zerresi bile bu ka­dar büyük bir tanrıtanımazlık ürünü verebiliyorsa,

32sayısız iyilik tohum­ları ekildiğinde, ne büyük enginlikte bir hasat olacaktır!"

33"Ama ne zaman?" diye sordum, "Daha ne kadar beklememiz gereki­yor? Neden hayatlarımız o kadar kısa ve bu kadar acınacak halde, anlam­sız?"

34Melek Uriel şöyle yanıtladı: "Sakın yüce Tanrı'dan daha fazla en­dişe duyma! Sen, sadece kendin için endişeleniyorsun, yüce Tanrı ise bir çok kişi için.

35Doğruların ruhları da bulundukları yerde konuyla ilgili şöy­le sorular sormadılar mı: 'Burada ne kadar kalmak zorundayız? Hasat ne zaman başlayacak, ne zaman ödüllen­dirileceğiz?'

36Baş melek Cebrail on­lara şu yanıtı verdi: 'Sizler gibi, onla­rın sayıları da tamamlanır tamamlan­maz. Rab dünyayı bir denge içinde tarttığı, çağları ölçüp numaralandırdı­ğı için, kararlaştırılan sayıya ulaşınca­ya kadar

37hiçbir şeyi hareket ettirip taşımayacak, hiçbir şeyi değiştirme­yecek.' "

38"Ama efendim" dedim, "Biz he­pimiz baştan sona tamamen günahkâ­rız.

39Bizim yüzümüzden, insanlığın günahları yüzünden doğruların ödül­lendirilmesinin ertelenmesi mümkün olabilir mi?"

40O da, "Git, hamile ka­dına sor" dedi, "Acaba dokuz ay ta­mamlandıktan sonra çocuğunu kar­nında daha fazla taşıyabilir mi?" "Ha­yır, efendim" dedim, "Taşıyamaz." O şöyle devam etti:

41"Aşağı dünyadaki ruhların korunduğu evler rahim gibi­dirler.

42Bir kadın doğum sancıları içindeyken emeğinin karşılığını gör­mek için sabırsızlanır. Aynı şekilde, zamanın başlangıcından beri onlar da tüm ruhları onlara geri teslim etmek için sabırsızdırlar.

43Böylelikle tüm soruların yanıtını almış oluyorsun."

44Dedim ki: "Eğer sizin için söy­lemenizde bir sakınca yoksa, acaba anlayabilmem için bir tek şeyi daha açığa çıkarıp göstermede yeterince lutufkâr olur muydunuz:

45Hangisi da­ha uzundur, gelmekte olan gelecek mi, yoksa geçip gitmiş olan geçmiş mi?

46Geçmiş nedir biliyorum, ama gele­ceği bilemiyorum?"

47Melek, "Gel, sağ yanımda dur" dedi, "Bir görüm göre­ceksin, ben sana anlamını açıklayaca­ğım."

48Böylece onun yanında durup iz­ledim. Orada gözlerimin önünden ışık saçan bir ateş geçti, alevler gözden kaybolurken geride hâlâ biraz duman vardı.

49Ondan sonra kara bir yağmur bulutu önümden geçti, şiddetli bir fır­tına vardı. Bittiği zaman hâlâ geride biraz yağmur damlaları kalmıştı.

50"Bunu iyice düşün" dedi melek, "Sağanak yağmur su damlalarından çok daha fazla bir alanı doldurdu, ateş de du­mandan daha fazlasını. Aynı şekilde, geçmiş geleceğin uzunluğunu fazla­sıyla aşar, geriye kalanlar ise sadece yağmur damlaları ve dumandır."

51"yalvarırım söyle bana" dedim, "O günleri görebilmek için çok yaşa­mam gerektiğini mi düşünüyorsun?

52Yoksa yaşadığım sürede onlar gele­cek mi?" "Eğer bana onlara ne tür belirti­lerin müjdeleneceğini soruyorsan" de­di, "Sana kısmen anlatabilirim. Ama ömrünün uzunluğunu sana söylemek için görevlendirilmedim, o konuda hiçbir şey bilmiyorum.


Başlangıç